Eşyanın Hakikati ve Kuantum Çözümü

        Bu konuyu da yine, en kestirme yollardan aktaracağım. Bu konu ile ilgili bir çok şey yazabilirim, Fakat sizlere, anahtarları ve keşifinizin heyecanını bırakmak isterim..
Ve bilinmeli ki karışıklıklar, tabi ki karışıklık amaçlılar..

        Eşya, bir mana aracıdır. Bizlerin bu anlayış yolundaki, gerekli olan manaları sunmaları için araçlardır. Eşya, somut olandır, maddedir. Anlayış ve mana ise soyut olandır, yani madde dışıdır. Somut olan eşyalarda gizli yada görünen soyut olan manalar ve zıt olan manalardaki Kesişimler, bizlere derin anlayışlar kazandırabilecek manaları sunmaktadırlar. Eşyadaki mananın bize anlayış kazandırması, kazandığımız anlayıştada daha üst manalar görmemiz ve aynı döngünün artarak (kaynağa yaklaşarak) devam etmesi dahi bir Kesişim örneğidir.

Örnek ve anlatımlar ile, bu konuyu açarak devam edelim;

Ateş, somut olan, yani onu meydana getiren kömür yada odun gibi, ölçülebilirliği olan maddedir, bize soyut olan sıcaklığı ifade eder. Sıcaklık ise yine soyut olan, gizli, mecazi samimiyetide belirtir.  Buz ise bunun tam tersini, önce soğuğu ve bundaki mecazi samimiyetsizliğ belirtir.

ilk manalar olan sıcak ve soğuğun Kesişimine mecazsız bakarsak ısı durumu manasını. Fakat mananında mecazi manasındaki kesişiminde ise samimiyet durumunu gözetiriz.

Bildiğiniz üzere, anlatımlarda, soyutlaştırma ve somutlaştırma yöntemi vardır. Somut olan kelimeleri soyut mana içeren bir cümlede kullanabileceğimiz gibi, bunun tersinide yapabiliriz. Buradaki anlatımlarda soyut ve somut olanları cümle içinde kesiştirerek, dilediğimiz manayı sunarız. somutlamaya örnek olarak;
Bir güzele vuruldum. Cümlesinde, somut olana, soyut olan (güzel) manayı yükleyerek belirttik.

        Soyutlamaya örnek olarak ise;

        Olaylara bu pencereden bak. Cümlesinde ise, somut olan bir nesneyi, soyut anlam ifade etmek için kullandık.

Aynı zamanda, bir çok kesişimden meydana gelebilen, benzetmelerin ve anlamlarında yüklü olabileceği, bu konuda Mevlana'nın bir çok sözü olduğu gibi, bir sözüyle örnek verelim;
Demliğin burnu ne kadar havada olursa olsun, bardağın önünde eğilmeye mahkumdur.

Bu konuyla alakalı olarak, son zamanlarda Kuantum biliminin elde ettiği, fakat kimilerince kasıtlı yada kasıtsız,  yanlış algılamaları ve yorumlamaları şudur ki; ''Maddenin aslının, beyinde oluşan bir Hologram olduğu'', yani maddenin var olmadığı, beyindeki elektromanyetik bir algılama sonucu bizlerin, olmayan maddeyi var algıladığımız söyleminin Din ile pekiştirilmesi, bir çok Dine ters gelen kavramlar ortaya çıkarabilmektedir.

Kuantum biliminde, maddenin en küçük birimine kadar, daha da yakından incelediklerinde, maddeyi meydana getiren yapı taşlarının aslında hiç var olmadığını, yalnız birleşimde açığa çıktıklarını ve bir atomu inceleyene kadar, o atomun her yerde olabileceğini belirtmişlerdir.

Bu bulguları elde eden ve yorumlayan kişilere sormak isterim;


Başka bir kişinin hologramı, nasıl bir başka kişinin hologramıyla aynı olabilmektedir? Şu an bu yazıyı okuduğunuz ekranı üreten kişilerle aynı şeyi görmemektemisiniz? Biz kimin hayalindeyiz öyle ise?

Peki ya bu bulguları elde etmenize yarayan ekipmanlarınızda mı hayalinizin ürünü? Hayal ile hayali kanıtlamak mı? eğer hayalinizle hayalinizi kanıtladıysanız, hiçte ileri gitmemişsinizdir değil mi?



Maddede, manayı algılayabilmemiz için, nasıl soyut ifadeler kullanmamız gerekliyse, manayı ifade etmemiz içinde, somut olan maddeye ihtiyaç duyabilmekteyizdir. Güzeli nasıl açıklarsınınız? Uyum mu dersiniz? Peki ya uyum ararken nelerde ararsınız? Ya da güzel davranışlar neler aracılığıyla oluşmaktadır? Anlaşılmaktadır ki, soyutu ifade etmek için, somutada ihtiyaç vardır!


Maddeye, var olan deriz. Peki ya varlığı ne diye tanımlarız? Sadece elimiz ile tuttuklarımız mı var olandır? Güzelliği el ile tutamayız, fakat varlığını inkar edebilir miyiz? Ki zaten hayal denileninde hayal olduğunu, hayal olmayan ile belirtebiliriz.. Bu durumda hayal olanın zıttı olan hayal diyemeyiz.  Burada var olan, soyutunda var olan olduğu gerçekliği ile gerekli kılınan, elle tutamadığımız, fakat varlığını inkar edemeyeceğimiz Kesişimde var olandır.

Eşya mana aracı olarak verildi. Doğal olarak, Eşyanında Hakikati manadır. Bu durumda Hakikatte var olan manadır, bu durum dahi bir manadır. Eşya ise, Hakikatin soyut olanıdır. Hakikat, eşyanın varlığınının ve Anlayış yolundaki insan ile arasında köprü gördüğü Hakikatininde Hakikatidir tabiki de. Bizlerin, soyutun varlığını, yani madde ötesini inkar edemeyişimiz, maddeyi de, madde ötesinide var ve birbiri için bizlere gerekli kılan Hakikatin, gerek madde ve madde ötesini de,bu kesişim zorunluluğu üzere var etmesi, aksi ispat edilemez varlığının en büyük delillerindendir.

Aslında günümüz kuantum bilimi, çok önemli bir ilmi konuyu kanıtlamıştır. Hiçlik mertebesi..

Kuantum, yokluğu değil, hiçliği kanıtladı. Çünkü hiçlik, yokluk demek değildir!

Hiçlik mertebesine eriniz. Hz. Muhammed (s.a.v.)
Mana surettir. Mevlana

Hakikatin bilincinde olanlar, Hakikatin mana olduğunu fakat mananın yanında maddenin bir hiç olduğunu bilir, maddenin yok olduğunu değil.! Hiçlik, yokluk değildir! Hiçlik mertebesinde ise iyi bilirsin ki, Allah'ın varlığının yanında bir hiçsin, lakin varolansın, çünkü varlığın sayesinde Hiçliğe ulaşmaktasın.. Bir şeyin hiç kılınabilmesi için, önce onun varlığı gereklidir.

Bir örnekle devam edecek olursak;

Bir futbol takımında 11 kişi vardır. Bu takımda herhangi biri hep olmaya kalkarsa, hiç kimse olamaz. Hatta bir süre sonra varlığı bile şüpheye düşecektir. Çünkü takım oyununun getirisiyle oynamadığı ve belirsizlik üzere hareket ettiği için, herhangi bir mevkiyle varlığının özdeşleşememesi, haliyle gözlemlemlenmemesine neden olur ve onu oynatacak herhangi bir takım arkadaşıda olamaz. Maçı izleyen izleyiciler o futbolcunun performansını sorduğumuzda, 'yoktu ki' cevabını alırız. Lakin oyuncular, hep olmanın gayretiyle hiç kimse olamamak yerine, Hep'lik için hiç olmayı tercih ederler ise, herkes bütünün, birlikte bir olmanın başarısını elde edecektir.

İşte maddelerde bir takım oyunu sergilemektedirler. Onlara bütün olarak bakıldığında görülmektedirler. Tek başlarına, bizler için gerekli olan bir bütün değillerdir, fakat yokta değillerdir eğer başlarına buyruk, benmerkezci hareket ettirilmiş olsalardı, asla gerekli bir bütün oluşturamayacaklardı. Gerçeği görmek, bütüne ve bütünde ki kesişime bakmakla mümkündür.

Örneğin; Bir otomobil düşünelim. İç parçalarını hesaba katmaz isek, bütünlüğünün nasıl meydana geldiğini ve işlevini nasıl gerçekleştirdiğini bilemeyiz. İnsan ile bağdaştıracak isek,  tekerleklerini ayaklarımız, motoru kalbimiz, yakıtını aldığımız besinler, beynini irademiz ve şöförü de ruhumuz olarak tanımlayabiliriz. Bütün olarak o otomobil bizde insanızdır. Fakat bizi biz yapan, bize dahil olan parçalarda bize ait ve bizi oluşturmaktadır.
Kainata bakacak olursak, dahil olduğumuz Kainatın bir parçası olmaz mıyız? ya da tüm kainatın ona dahil olduğu, herşeyin sahibi Allah'ın bir parçası? Asıl şirk olan, şüphesiz ondan ayrı olduğumuzu düşünmek olurdu!

Günümüz bilimi, herşeyin bir noktadan meydana geldiği bulgusunu elde etmiştir ve Enbiya 30'da şöyle der

Enbiya 30.Ayet: İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?

Bu bulgununun, yanlış yorumlanması sonucu, Yaratılış Hikayemizle bağdaşmadığı da görülmektedir. Allah, herşeyi bir anlam üzere yarattı ve yaratılışımızın başlangıcında ki bu anlam, Herşeyin olabilmesi için, ancak hiçliğin gerekli olduğu mesajıdır..


Hiçlik, yokluk demek değildir.!
Hiçliğin, varlığınla mümkün.
Varlığını da, hiçlik meydan getiren.
Ve gerçek varlık, ancak hiçlikle geçilen.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder